21 Mart 2008 Cuma

Din Kavramı

DİN

Hayatı şekillendiren temel öğelerin başında yer alan din olgusu, insanların fıtratlarında var olagelmiş ve toplumları şekillendirmiştir. Herhangi bir toplumun ilah, ibadet, peygamber, kitap vs. inanışları o toplumun ruhî, ahlakî yapısını ve hatta mimarisini dahi etkilemektedir. Din olgusu insanları yönlendirmekte, aynı zamanda bu olguyu kişi de istediği gibi yönlendirebilmektedir. Ayrıca din olgusu, insanı içten kuşatan bir sistem olduğu için en güçlü kanunların dahi yaptırım gücünden daha kuvvetlidir. Bu açıdan din kavramını doğru bir şekilde anlamak önemini anlamak ile eş değerdir.Din kelimesi kökü itibariyle; üstünlük, egemenlik, itaat, emir, köle ve itaatkâr olacak şekilde kendisini zorlayıcı bir kuvvete teslim etme, onun hâkimiyet ve otoritesi altında olma, şeriat, yol, kanun, millet, adet, hesaba çekme, ceza veya mükâfat verme anlamlarına gelmektedir, İslam öncesi dönemde arapların din kelimesine yükledikleri anlamlar da bu şekildeydi. Ancak Kur'an-ı Kerimin nazil olmasıyla hem bu anlamları kapsayacak hem de daha belirgin ve nitelikli anlamlar kazanmasını sağlayacak şekilde bir kullanım uygulanmıştır.

Kur'an-ı Kerim'de din kelimesinin kullanımı şu şekildedir:

1. Hâkimiyet, yüce egemenlik ve bu otoriteye itaat edip boyun eğmek anlamında:

"De ki: Ben dinimi yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet etmekle emrolundum." 39/11

"Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler olarak) sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı vermekten başka şeyle emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur." 98/5

Bu ayetlerde ve daha pek çok ayette dini Allah'a has kılmak ifadesi vurgulanarak hüküm ve otoritede Allah'tan başka hiçbir varlığa boyun eğilmemesi, kulluğun yalnızca O'na yöneltilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

2. Hâkimiyetin sonucu olarak ortaya çıkan fikri ve ameli nizam, bu nizama uyulduğu takdirde karşılaşılacak olan mükâfat ve ceza sistemi anlamında.

Mekke döneminin ilk zamanlarında nazil olan, din kelimesinin geçtiği ayetlerde de daha çok ceza, hesap günü anlamında "yevmu'd-din" ifadesi kullanılmıştır. Bu tabir ilk inen ayetlerin muhtevasına uygun olarak kişinin iman ve ameline göre ahirette hesaba çekileceğini ifade etmektedir.

" Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah'ın dini(ni uygulama) konusundaSizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü'minlerden bir grup da şahit bulunsun." 24/2"

Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar Benim lanetim senin üzerinedir." 38/78

Bir hayat nizamı olarak Allah'ın koymuş olduğu hükümlere tabi olursak Allah'ın dinine mensup olduğumuz ancak başka kişi ve kurumların düzenine tabi olursak da onların dini üzerine olduğumuz önemle vurgulanmış, hesabın buna göre yapılacağı belirtilmiştir. Ayrıca bu ayetler bizlere tevhid ve küfür dininin sınırlarını da çizmektedir.

3. İslam dışındaki tüm beşeri sistemler de Kur'an'da din olarak geçmektedir.

"Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutkularına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı." 2/120

"Sizin dininiz size, benim dinim bana." 109/6

Ancak din kelimesinin, Kur'an'da geçtiği yerlere bakıldığında islam dini ve diğer dinler için kullanıldığı yerlerin fark edilmesini sağlayacak bir gramer kuralının uygulandığı görülür.

Kur'an-ı Kerim'de İslamiyet'ten bahsedilen ayetlerde "ed-din" ifadesiyle belirli, herkesin bildiği bir din anlamına gelecek bir kullanıma başvurulurken, İslam'dan başka insanların hayatlarına yön veren nizamlar, takip ettikleri yollar, şeriatlar içinde Allah'u Teâlâ sadece "din" ifadesini kullanarak belirlilik ifadesini kaldırmıştır.

Tüm ilahi ve beşeri hayat nizamlarını kapsayan din kavramının kelime anlamlarından hareketle yapılabilecek en doğru ıstılahî tanımlardan biri üstad Mevdudi'ye aittir:

"Her ne olursa olsun, kişinin yüksek bir otoriteye boyun eğdiği, itaatini ve uyulmasını kabul ettiği, hayatında kanun, kaide ve sınırları ile bağlı bulunduğu, kendisine itaat etmede büyüklük, mükâfat ve derecelerle ilerleme sunduğu, isyan halinde de zillet, aşağılık ve kötü sonuçtan korktuğu bir hayat nizamı."

Kur'an terminolojisine baktığımızda dinsizlik ifadesinin yer almadığını görmekteyiz. Günümüzde ateist olarak bilinen "tanrı tanımaz" insanın asla dinsiz olmadığı, çeşitli otoritelerin boyunduruğunda yer alacağından o kişi ve kurumların dini üzerine olduğu kesindir.Kur'an-ı Kerim'de din kavramının geçtiği ayetlerin çoğu 'tevhid dini' anlamındadır. Bu anlam içerisinde hem Allah'ın hâkimiyeti, otoritesi, hükmünün üstünlüğü, hem bu üstünlüğe kulların boyun eğip itaat etmeleri, hem de Allah'tan gelen hüküm, kanun ve şeriat konularına değinilmiştir.

"Hacc bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı farz eder (yerine getirirse, (bilsin ki) haccda kadına yaklaşmak, fısk yapmak ve kavgaya girişmek yoktur. Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, Ben'den korkup-sakının." 2/197

Allah'ın tekliğine dayanan 'tevhid dini', son peygamber Hz. Muhammed'in ilk uygulayıcılığını ve örnekliğini yaparak insanlara ulaştırdığı, Allah'ın kulları için seçtiği ve kurallarını belirlediği İslam'dır.

"Bütün dinlere üstün kılmak üzere peygamberini doğruluk rehberi olan Kur'an ve hak din ile gönderen O'dur." 48/28

Tarih boyunca diğer peygamberler de tevhidî sisteme dayanan hayat şeklini insanlara aktarmak için görevlendirilmiştir.

"Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da: "Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin" (diye benzer bir vasiyette bulundu.)" 2/13

Allah'u Teâlâ insanlar için en uygun yaşam şeklinin bu olduğunu ve islam dışında seçilen diğer dinlerin hiçbir şekilde kabul olmayacağını da vurgulamıştır.

"Kim İslam'dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. 0 ahirette de kaybedenlerdendir."3/85

Aynı zamanda bu ayetle kitapları ayrı olan, ancak dinlerinin ilahi kaynaklı olduğunu savunarak cennete gireceklerini söyleyen ehli kitabın durumlarına da açıklık getirilmiştir. Kur'an'ı Kerim ehli kitabın kitaplarının tahrif olduğu, tutum ve davranışlarının da doğru olmadığını belirterek, onları "hak dine", İslam'a davete muhatap kılmıştır.

"Dinde zorlama yoktur. Doğruluk ile sapıklık birbirinden kesinlikle ayrılmıştır."2/256

Ayette geçen ifadesiyle, kişinin iradesine bağlı seçme özgürlüğüne hiç kimsenin müdahale etmeye yetkisinin olmadığıdır. Bu esas, dini davetin de esasını oluşturmaktadır. Nitekim Medine döneminde oluşan devlette bu ilkedoğrultusunda Müslüman olmayan halkın özgürce yaşamasına müsaade edilmiş, onların hakları da gözetilmiştir. Müslümanların ilk şehir devletinde gayri Müslimlere gösterilen muamele bugüne kadar mevcut hiçbir düzende o günkü kadar doğru oturtulamamıştır. Ancak dinde zorlama olmasa da bütün usullerdenenmeli, İslam'a davetin önemi unutulmamalıdır,

"De ki ey kâfirler: ben sizin taptıklarınıza tapmam. Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz. Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana."109/1-6

Mekke döneminde müşriklerin Hz. Peygamber'e yaptıkları uzlaşma teklifiyle İslam'ın uzlaşmaya yaklaşımı kesin bir şekilde belirlenmiştir. Allah'ın dinini direk olarak inkâr etmeyerek O'na ortaklar koşan çıkar amaçlı bir din anlayışıyla getirdikleri bu teklife, Allah'u Teâlâ dinde asla tavizin olamayacağını belirterek bu tür tekliflere karşı her dönemde alınması gereken tavrı belirtmiştir. Nitekim Allah'u Teâlâ onlara seslenerek küfür ve hak dinin hiçbir şekilde bir arada olamayacağını vurguluyor.Kur'an'da din kavramın geçtiği ayetler incelendiğinde, dinin salt İnsan-Allah ilişkisine dayanmadığını bu ilişkinin yanında insan-insan, insan-evren ilişkilerinin temeline de din anlayışının hâkim olması gerektiğinin önemle vurgulandığı görülür.Allah'u Teâlâ'nın biz kulları için belirlemiş olduğu din; hayatı bütünüyle kuşatan, toplumsal ilişkilerin nasıl olması, hangi değerlere dayanması, toplumsal sorunlara karşıtakınılacak tavır ve çözümleri konusunda hem Kur'an'ı Kerim'in hem de Hz. Peygamberin örnekliğini içermektedir. Nitekim Hz. Peygamber kişi ve Allah arasında olması gereken ilişkinin toplumsal ilişkilerle iç içe olacağının, toplumdan soyutlanarak yapılan salt ibadet ve zikrin İslam'ın amaçladığı bir hayat nizamı olmadığını belirtmiştir. O İslam dininin şahitliğini savaşlarıyla, aile hayatıyla, arkadaş ilişkileriyle, siyasi ilişkileriyle ve tabi ki ibadetleriyle ortaya koymuştur.

"Allah'ın dini için savaşılması" (2/193, 8/39),

"Dininize uyandan başkasına inanmayın"(3/73),

"Eğer onlar tövbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse sizin din kardeşiniz olurlar."(9/11)

ayetlerinde de açıkça belirtildiği üzere insanlarla ilişkilerimizin nasıl olması gerektiği konusu ve gerektiğinde Allah adına savaşmanın da İslam dininin bir hükmü olduğu, sosyal-siyasal ilişkilerin dinden ayrılmaz bir bütün oluşturduğu belirtiliyor.Çok uzak olmayan bir geçmişe kadar din hayatın her alanını yönlendiren en güçlü olgulardan biriydi. Doğu, İslami özellikler taşıyan devletlerin beşiğiyken Batının kapılarına dayanacak kadar güçlenmiştir. Ortaçağ Avrupası da en az krallar kadar güçlü ve etkin papalara şahitlik etmiştir. Ancak engizisyon mahkemeleri, endülüjans uygulaması, düşünce özgürlüğünün olmaması, her türlü ahlaksızlığa bulaşmış ve servet içinde yüzen ruhban sınıfı Avrupa toplumlarında ciddi tepkilerin doğmasına neden olmuş ve büyük değişimler yaşanmıştır. Özellikle reform hareketlerinden sonra kiliseye duyulan güvensizlik sonucu din hayattan, siyasetten soyutlanmaya başlanmıştır.

Halklar din adınasömürünün yıkıldığı ancak aklı esas alarak ortaya çıkan başka bir yaşantının sömürüsüne mahkûm edilmişlerdir. Avrupa toplumlarının yaşadığı bu değişim laiklik adı altında bütün dünyaya empoze edilerek dinin hayata müdahalesi engellenmiştir. Pratik hayatta hiçbir karşılığı bulunmayan ve sadece vicdanlara hapsedilmiş bir din anlayışı ne Kur'an'da Müslümanların hayatlarına hâkim kılmaları istenilen din anlayışına uygundur ne de Hz. Muhammed'in sünnetine Hz. Adem'den başlayan mücadele iki dinin tevhid ve küfür dinin mücadelesi olmuştur. İnsan, yaşanmaya layık yegane din İslam ve beşeri sisteme dayalı, çıkar amaçlı bir din olan küfür sistemi arasında bir tercih yapmak zorundadır. Hak dinin kaynağı Allah'tır ve dolayısıyla kaynağı insan olan bütün dinlere galip gelecektir.

"Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki O'nu(hak din olan İslamı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile."61/9)

Kaynakça
1. Kur'an'da Dört Terim, Ebu'l Ala Mevdudi, Beyan Yayınları, 1998, İstanbul
2. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt:9, "Din'mad., 1994, İstanbul
3. Tefhimu'l Kur'an, Ebu'l Ala Mevdudi, İnsan Yayınları, 1986, İstanbul
4. Fizilalil-Kur'an, Prof. Seyyid Kutub, Hikmet Yayınları
5. El-Müfredat, Ragıp el- İsfahani, Çıra Yayınları, 2006, İstanbul
6. İslam'ın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Yayınlan, 2000, İstanbul

Hiç yorum yok: